7 Nisan 2009 Salı

Son çıkan, bir Fanta reklamını izleyin sonra bir de Beko reklamını. Bu mudur reklamcılarım reklamcılık anlayışı. Hitap etikleri alan bu mu yani Fanta'nın. Sinirliyim.

20 Mart 2009 Cuma

Herkesin söyleyecekleri var.

Bazıları için haftanın son çalışma günü gibi gelse de aslında hiçbir şekilde haftanın ortasından farkı yok benim için. Artık Pazartesi sendromu diye bir şey kalmadı bünyede. O sendrom bütün günlere dağılmış durumda. Zira girilecek sınavlar, çalışan bünye, yoluna koymaya çalışılan bir hayat ve ortama yeniden ayak uydurmasyon taktikleri bir araya girince bazen insanlıktan çıkarak bir nevi boyut geçişi yapıyoruz.

Kendimi rahatlatmak adına sırf gaza geleyim, "nasıl bir hayat bu?" nun tadını çıkartayım, kendimi biraz şımartayım adına son çıkan albümlerinin de bir kaç şarkısını canlı canlı dinleme şansını yakaladığım canım Gojira'mın The Art of Dying şarkısına öküzleme giriyorum. Hiç kasmadan üst üste dinleyebilme kapasitesine sahibim. Bir kere canlı dinleyince hani kulakların duyduğu başka oluyor. Her ne kadar cd player dan dinlesekte yine de o gece orda duyduğum şekilde hatırlıyorum bu şarkıyı hep ve ömrüm boyunca da böyle kalacağına inanıyorum.
Fırsatlar her zaman değerlendirilmeli. Bunun uğuruna çok inanıyorum.

Bu gece de eve dönerken otobüsü tercih etmemin çok belirgin sebepleri vardı. Misal, ilk olarak, bütün gün çalışmış ve üstüne de 9.30 da mesaisini tamamlamış bir bünye olarak yorgundum. İkinci seçenek olarak,

15 Mart 2009 Pazar


15 mart bahara yaklaşırken tam ortada biryerlerde bir tarih. İçimiz kıpır kıpır bahar dürtüleri salgılarken, Ankara bizi süper bir süprizle karşıladı sabah. Mart kapıdan baktırdı kazma kürek yaktırdı mı bilemiyorum tabi ama botlarımızı kabanlarımızı yeniden yüklenmek zorunda kaldık. Neyseki yokuşlara çıkamayıp inemeyen otobüslerin gazabına uğramayıp yoluma yürümeye devam ettim.
Uyanır uyanmaz deklanşörle oyun oynamaya başladım ağaçların üzerinde birikmiş bembeyaz görüntüyü barındırmak isterken.

Akşama eve vardığımda yükleriz artık ancak balkonumuzdan çekebildiklerimi. Zamanım olsaydı sokaklara dökülüp yardırmak isterdim ama olmadı.

Nasıl kartopu oynamak istedim, içim gitti sabah sabah..

Bu da Orhan baba.

12 Mart 2009 Perşembe

Öteki Yüzlü Madalyonlar

Herkesin kendince bir ölüm anlayışı vardır. Yani herkes farklı şekillerde korkar ölümden. Ben mesela boğularak ve yanarak ölmekten fobi derecesinde korkuyorum. Ama bu ölümden korkmak anlamına gelmiyor, hani şunun gibi "eninde sonunda öleceğiz, ne zaman gelirse gelsin".

Bazı kimseler ölümü içlerinde büyütürken, bazı ki
mseler de sonrası için, ardında bırakacakları için ve hiçbir zaman hazır olmadıklarını düşündükleri için kafalarında olmadık senaryolar yazarak kendilerini üzmeyi başarabilirler. Yaşadıkları korkunç olaylar, hissiyatları, geçirdikleri ağır hastalıklar bunun için sağlam örneklerden bazılarıdır.


Misal benim annem bir kaç kez sağlam dönüşler yaşadı. Şükürlerimi ne taraflara saçabilirim bilmiyorum.


Bir de bunun anlaşılamayan kısmı var ki, olay artık insan psikolojisinde mi yoksa yaratılışlarında ve süründürdükleri yaşantıda mı yatıyor bilemiyorum.
Bizim ülke
mizde insanlar kefen parası barındırıyorlar. Ulan sen ölsen zaten her halükarda o para bir yerlerden çıkacak hea sahipsizsen de seni çöplüğe atıp yakmıyorlar ki. Ağır oldu biliyorum yadırgamayın ama söylemek istediğim şey aslında bahsettiklerim kadar karışık değil. Her şey ortada. Ne amaçla o parayı biriktiriyorsun, ne amaçla saklıyorsun istediklerin için harcamıyorsun, kendini eğlendirmiyorsun, o an gördüğün bir şey için, için giderken "kefen parası" diye içinden geçiriyorsun. Yahu bırak, ardında kalan adam "ulan bize de ne masraf oldu yahu gidişiyle" serzenişinde bulunmayacaktır herhalde. He ki bulunuyorsa bu tamamen seninle ilgili bir mevzudur, bundan sonra adımlarını düzgün atar sağlam gözlerle bakarsın etrafa. Diyorsan ki kime güvenebilirim ki arkamdan konuşan konuşur ben ayağımı en sağlam pabucuma sokayım da gerisi sorun yaratmasın, he o zaman sorarım; kime güvenmeyeceksin?


Anlamadığım anlamlandırmakta istemediğim pek çok nokta var kefen parası ile ilgili. Bir kült. Bir anneanne geleneği. Bir nevi önlem. Ölüme hazırlıklı yakalanma önlemi. Yahu ölümü bir ölen biliyor, lütfen rahat yaşar mısın azıcık. Söz bak her şey güzel olacak.


Biz kefen parasıyla eğleşirken başka milletlerde ise tabut derdiyle uğraşıyorlar. Ya bizim de onlar gibi kocaman yumuşacık yastıklı tabutlar içerisinde en şık kıyafetimizle yatmamız gerekseydi, he ne olurdu o zaman. Türkiye sınırları içerisinde böyle bir şeyi midem kaldırmazdı benim. Zaten o cesedin saatlerce topluluk içerisinde barındırılmasına hiç anlam verememişimdir.


Bazı yörelerin törelerinde hala daha var mesela. Ölen kişinin cesedi evin ortasına sere serpe serildikten sonra azgına da bir bıçak yerleştirilir, kıçına da pamuk cabası her zaman olduğu üzere.

Buna dayanabilen insanları büyük bir hevesle kutluyorum (kınıyorum). Helal olsun. Beden orda tepkisiz takılacak sen de daha çok acı çekebilmek için başında ağıtlar yakacaksın. Bana ters. Uymuyor törelerime.


Her şeyi söyleyemiyorum maalesef.


Kendine ait olan harikulade bir hayata sahipsin. İstediğin zaman kimseyi takmayabiliyorsun. Bazen kendini de takma. Düşünme böyle şeyleri rahat ol.


“Ölüm de hayat ta her şeyden daha değerlidir” demiş Joseph abim.


Nerden çıktı şimdi bu konu diyebilirsiniz bir anda yazma isteğiyle kavruldum alakasız.


Atıyorum ve de tutuyorum , top benim istediğim gibi oynarım..

22 Şubat 2009 Pazar

Ordan Burdan Şurdan

Geldiğimden beri minik kardeşimi göremediğim için yanına Isparta'ya ziyaretine gittim. Pek fazla kalmadım bir iki günlük bir mevzu idi. Kurdukları Rock Topluluğu ile haşır neşir oldum pekte başarılı gördüm kendilerini.

Isparta minik öğrenci şehirlerinden hiç farklı olmayan, öğrenci olmasa yobazlığın göbeğinde kalacak olan şehirlerden başka birtanesi. Tek bir sokağı, yeni yapılmış bir otogarı, sürekli gelişmekte olan üniversitesi var işte.

Ispartaya gül şehri diyenlere koyam afedersiniz. Geçmişini - tarihini hiç bilemem ama kış ayından olmasından mı yoksa bambaşka sebeplerden dolayı mı bilemiyorum tek adet gül görmeden geldim ki, minik kardeşim 4 senedir aynı şehirde olmasına rağmen tek bir gül görememiş şimdiye kadar. Aha ancak içinde herşeyi gülden ibaret olan zımbırtıları var. Gül sabunu, gül macunu, gül lokumu, gül kolonyası, gül ruju :s ...

Ben de sırf istenen lokum yüzünden girdim, yoksa Isparta'da gireceğim en son yer bu gibi yerler olurdu.
Ispartanın beni tek etkileyen noktası her bir yanını çevreleyen dağlarıydı. Herbirinin adını bilmiyorlardı fakat enbüyüğü Davros'dan daha ihtişamlı bir dağ vardı ki gözlerimi alamadım üzerinden.

Bıyrın..

Ardından gelen hafta sonu garip bir hafta sonuydu. Haftasonunun ilk günü, uzun zamandır tanığımız eski bir komşumuzun ava çıkma bahaneysiyle evden çıkıp, intahar etmesini öğrenmemiz oldu. Beklenmedik olaylar insanları şok edebiliyor, hala daha arada bir aklımın takılmasından şoku pek atlatamadığımı sezinliyorum.

Bügün de akşam sularında, öğlen ders verdiğim öğrencilerden birinin kaybolduğunu öğrendik. Minicik bebeden haber alabilmeyi umuyorum..

Sağlıcakla.

10 Şubat 2009 Salı

Dönmüş bir şeyin kısa hikayesi..

Döndüm ya artık hiç yazasım yok ki zaten yazamıyorum da.. Bir sürü iş güç peşinde koşturmaca yapacağım. Yeni düzenlemeler, alışma çabası, uyum sağlama eylemleri, kendine gelmeler, ne olduğunu şaşmalar. Türkler biz Türkler.

Gelir gelmez zaten sevdiceğimle Şile'ye gittik. Pek şahaneydi hava şansıma. Gezdik, dolandık ve Şile'nin bir anda boşalabilmeyi becerebilen sokaklarında fink attık. Oturduk şarap içtik denize karşı. Sahilde poz veremedik, bu en muhteşemi düşünün artık. Kahvesi çok güzel olan bir kafesinde kahve içtik otobüsümüzü beklerken. Akşama da sevdiceğimin ailesinin yanına gittik. Bence pekte şahane kısmı buydu Şile mevzusunun. Necla anneyle televizyon programındakilerin dedikodusunu yapıp durduk. Yemek tarifleri aldık, bana ördüğü şal ile beraber dakikalık defileler yaptık.
Ertesi gün sevdiceğimle köyü gezdikte durduk, bahçelere girdik çıktık, çamurlara battık -yalan- sırf ayağıma giydiğim süpsüper lastik bot yüzündendi ehu.. pek seviyorum lastik botları ilgim var kendilerine.
Zaten bir gece kalıp İstanbul'un yolunu tuttuk.
Geçmiş oldu geride kaldı ama tadı damağımda kaldı tabii ki.
Yine yeniden yollarını gözlemekteyim bu kaçamağın.
İyi akşamlar sıkıldım yeter.

29 Ocak 2009 Perşembe

Pilates gunleri..

Dun pilates yaptik.

Hemen bu cumleden sonra sanmayin ki zayiflamaya calisiyorum. Cok merak ettim pilateste pilates dediler durdular, ben de ne mevzuymus anlamak istedim.
Benim yerime gececek olan Bulgar-Turk arkadas dedi "ben yapiyorum, sana gosterem", benim gozlerim felfecir okudu tabi. Dedi ki "benim bu kivrimlari bu sayede kazandim, bir ara 55 kiloydum 2 hafta sonrasinda farkini anlayabiliyordum, simdi 49 kiloyum" dedi. "Yok artik" dedim "helal bisigmis" dedim.

Gectik odaya giyindik rahatlarimizi. "Ilk once, pilates zayiflamaktan ote sekil kazandiriyor" dedi, "ben de zaten daha fazla zayiflarsam sokaga cikmaya utanirim" dedim. O da onayladi. Basladi sekilleri gostermeye. Oyle egil boyle kalk, soyle yat, surani ger, burani uzat, surandan cek, burandan nefes al, surasini kas filan derken biz bir saat filan kasildik durduk. "Amaan" dedim bu mu lan pilates pilates. "Oyle deme ama yarin farkedersin" dedi, "ben simdiden hissedebiliyorum" dedi, he dedim he hepte hissedilir zate. "Ben" dedim, "yillarca surekli olmaksizin aklima estikce geceleri yatmadan 50 adet yarim mekik cektim, ahanda bak karnim nasil da kasli" dedim, "hani" dedi, "iste" dedim, "oha harbiden" dedi, "olsun sen su an gobegim olduguna bakma" dedim, "La o da gobek mi" dedi, dedim "ya ne peki", "bisig olmaz ondan" diyip pek diger herkesler gibi agzinin ucuyla guldu bana. Ben de yine kendimi herzaman bu anlarda oldugu gibi hissettim.

Off harbiden kasiyormus agritiyormus geriyormus. Hakki varmis dinlememisim vah bana vahlar bana. Ama soyle birsey var ki gercekten super birseymis sevdim ben bu isi cok eglenceli. Bakin nasilda sekilliyim su anda, resmen elimle sekiz cizebiliyorum bedenimde, o denli yani.

Hersey bir yana ise yarayabilecegini dusunuyorum. Sekilli olan arkadasimin ve sekillenmeye baslamis benimin fotografini da koyayim da o olsun.

Kendime bol pilatesli, size de bol AKP'siz gunler dilerim..

hani la bisig belli olmuyor diyip artistlik yapmayin..

20 Ocak 2009 Salı

Olm cok guzel yerler lan..

Artik son zamanlar oldugu icin surekli atraksiyon halindeyim. Bu hafta sonu da cuma gecesinden kendimizi yollara vurarak, Kuzey Gallerin sirin bir kasabasi olan Llanberis'in dag eteklerine dogru kurulmus eski bir evden bozma kucuk konaklama mekaninda kaldik. Ingilizler boyle yerleri "hut" olarak adlandiriyorlar.

22 kisiyi agirlayabilen sicak suyu, dusakabini, tuvaletleri, mutfaginda 5-6 adet ocagi, firini ve mikrodalga firini, buzdolabi olan -hepsi birbirinden minyatur- milyonlarca kasik, catal, tabak, bardak bulunan aradiginiz herseye ulasabileceginiz esyalar, sadece tek kisinin sigdigi minicik bir merdivenle yatakodasina cikilabilen bir mekan. Fakat yatakodalarinda yataklar degil duvardan duvara dosenmis sungerler bulunuyor, siz de uyku tulumunuzu atiyorsunuz ustune, eger sicak su torbanizi almadiysaniz kiciniz donarak uyuyorsunuz.
Kendi yiyeceginizi kendiniz getirip mutfaktaki raflara ve buzdolaplarina yerlestiriyorsunuz zira 2 gun boyunca kalacaginiz ve en yakin alisveris merkezi 4 mil(6.437376 km*) uzaginizda oldugu icin olabildigince tedarikli gidiyorsunuz. Hazir corbalar hazir yemekler hazir meyveler hazir etler hazir mideler.. girla gidiyor yani, o kadar hazir ki yemek bile gerekmiyor o kadar yani. Evet!
Ickilerinizi kesinlikle eskik etmiyorsunuz zira baskalari gurul gurul gotururken siz ancak sutlu cay iciyor oluyorsunuz. Muhakkak yaninizda abur cubur goturuyorsunuz zira sonradan feci lazim oluyor. Ozellikle bol bol cuklat aliyorsunuz ki enerji depolasin ;)
Bu sefer ki ziyaretimizin amaci Ingiltere'nin ve Galler'in en yuksek dagi olan Snowdonia'ya tirmanmakti. Snowdonia kucuk bir dag aslinda Turkiyedekilere kiyaslayacak olursak. 3,560 ft (1085m) yuksekliginde kafasi surekli bulutlu olan bir dag.
Cumartesi gununun sabahi saat 10'da tamamen hazirlanip koyulduk yollara. Havanin soguklugunun derecesini henuz algilayamadigimiz icin giydiklerimiz inanilmaz bunaltici ve sicak geliyordu. Ilerleyen saatlerde harcadigimiz enerji dagin eteklerinden yukari dogru ciktikca iyice vucudumuzda kendini gostermeye baslamisti ki, saatte ortalama 50mil (80.4672 km*) hizla surekli bizi yalayip gecen ruzgar dagin doruklarina gore siddetini koruyacagini gosteriyordu. Evet bir kac kez uctum ruzgardan itiraf edebilirim ama hala yasiyorum :D Patikalar insanlar tarafindan olusturuldugu icin en fazla 2 kisi yan yana yuruyebiliyorsunuz ki ben de akillilik edip kocaa Charles' i almistim yanima. Yine yeniden Turkiye'nin ne de boktan bir ulke oldugundan bahsettik hehu. Dolayisiyla Charles'in koca bedeni ruzgardan cok fazla etkilenmemi sagladi yoluma sapasaglam devam edebildim boylece. 47 kiloyum diyorum guluyorlar la. Ama o gun bi 54 kilo vardim sanirim :D neyseymis..
2,5 saatlik ruzgar tipi ve bulutlarla olan kavgamizdan sonraya zirveye varmanin hazzindan birbirimizi goremez hala gelmistik. Hakkaten goremiyorduk ama, cunku herkesin kafasi onunde sapkalarinin berelerinin icinde gizlenmis sekildeydi. Zirveye vardigimizda yemekliklerimizi cikartip yemeye calistik ama pek mumkun olmadi(**)Parmak uclarinizi hissedemezken pek birsey yapabilmeniz mummkun olamiyor cunku. Zira ben iki adet eldiven kullaniyordum ama yine de kar etmedi.. Ben salak oldugum icin sicak icecegimi barakada unuttum dolayisiyla onnun bunun cocuklarinin iceceklerine dadanamazdim o yuzden sopsogucacik suyumdan iceyim bari dedim. oh afiyet oldu. Yine de ikram edenler oldu sagolsunlar Rosicigim kiyamadi :s
Herseyi cok cabuk halletmemis gerekigi icin elimizden geldigince yapacagimizi yaptik toparlandik ve inis yolumuza koyulduk. Donerken de elbetteki sert ruzgarlar yakamizi birakmadan ilerliyordu. Patiklarin birinde hala daha buz kalintilari kaldigi icin Charles bana yardim edebilmek adina arkama gecip cantamdan tutmaya basladi. Ben kayarsam tutacak. Seferi tamamlayip geri dondumuzde bir ara arkamda cantama asili halde kalip, kendi etrafinda donmeye baslamis anten kaymis buzdan, ben de mal, hic farketmemisim yola devam.. Adam pek guldurdu beni yorgun argin..
O gece saat 2,5-3 civarlarinda kaldigimiz yerde esen ruzgarin saatte 95mil(152.88768km*) oldugunu saptamislar. Ne kadar kaslarim kalkik sekilde dinlediysem de inanirim cunku bir ara ruzgar sesine uyandigimi hatirliyorum..
Donerken bastiran muhtesem yagmur, dusa oyle girilmez boyle girilir dedi resmen, barakaya vardigimizda sapir supur sular damliyordu uzerimizden. Fakat donerken muhtesem bir sey oldu. Barakaya varmamiza 400m kala -yokus yukari inanilmaz zor oluyor yagmurda yurumek- biz sadece 3 kisi kalmistik geride; Ben, Rosi ve Charles. Etrafima bakmayi birakin onume bile zor bakiyordum o yagmurda ki birden bire yanimda bir arazi araci durdu. Arkasi pickup olanlardan ici kopek doluydu, on tarafinda Rosi'yi bana isarete ederken gordum. Ciftciymis aracin sahibi sagolsun, Rosi de arkadasim minicik bisig zaten onu da alabilir miyiz diyince durmuslar yanimda. e Charles da kafasini onune egip yoluna devam ediyordu ki adam; "isterseniz bir sorun on tarafa oturak isterse buyursun" dedi, ulan dedik atla olum on tarafa -on taraf dedigim de motor kapaginin ustu-Biz tabi kkopmaya basladik Rosi'yle. Bir kac hafta once izledigimiz Death Proof gelmsiti aklimiza. Gulmekten adama zor tesekkur ettik bizi varacagimiz yere biraktiginda.

Barakaya girdigimizde Charles'la goz goze gelince koptuk, "Death Proof" dedik ucumuz bir agizdan. Barakaya onceden varmis ve isinmaktan mayismis tiplerin bizi anlamasini beklemiyorduk zaten. Butun gece nasil death proofculuk oynadigini anlatti adam ya. Kiskanmadim desem yalan olur, uzulurum.

Kendime geldigimde solunum yollarimi usuttugumu anladim, harika bir sanci gogus kafesime surekli basinc yapiyordu. Elbetteki aldigim derin nefesler, icemedigim sicak icecek ve onun yerine ictigim soguk su tahris etmisti solunum yollarimi. 1-2 saatlik dinlenme uykusu, sicak su torbasi ve sedergine yardimiyla kendime geldim. Ustune ictigim sicacik corba ve sicak limonlu cayla artik hersey yolundaydi. Rahatca oyun oynayabilirdim artik :G

Kissadan hisse diyesim geldi ama o kadar uzun yazmisim ki ben bile ilk gordugumde okumak istemem bu yaziyi hehe.
Kissadan hisse bir eldiven, bir sicak icecek ve gerekli ekipman boyle bir durumda bir hayat kurtarir..
Ertesi gunu baska zamana..
Darisi basiniza..

*Anglo Saxson olcu birimlerinden hoslanmayanlara.
** Zirve fotograf makineme zarar verecek kadar tehlikeli durumdaydi zaten bulut icerisinde oldugumuz icin hicbirsey gorunmuyordu..
fazladan yildiz Charles mor montlu eleman..

15 Ocak 2009 Perşembe

Hafta sonu..

Aile saadetine bak yareppim..
Gectigimiz hafta sonu Newcastle ve Gateshead arasinda surttum durdum.

Buyukanne ve dedeyi ziyaret ettik yeniden. Aslinda bizimkiler dedeyle Newcastle-Westham (2-2) maca gittiler, biz de butun gun buyukanneyle gezdik, alisveris yaptik, takildik ve muhabbet ettik. O kadar kibar ki karsisinda konusurken kirilicam zannediyorum. Turkiye'den gelirken buyukanne icin patik getirmistim, hastasi oldu, pek sevindi fakat terlik (sleepers) demekten vazgecmedi.. Buyukanne Newcastle'in kuzeyinde dogdugu icin heryeri avcunun ici gibi biliyormus megersem. Once bizi Kuzey'in Melegi (Angel of the North) gorkemiyle basbasa biraktilar. 98 yilinda yapimi heykel, 20 metrelik boyu 54 metrelik kanat genisligi ve 200 ton agirligiyla yilda 33 milyon kisiye kucak aciyormus. Neredeyse bir jumbo jet buyuklugunde olan heykel Newcatle-Gateshead yolu uzerinde hergecenin gozune takiliyor.
Sonrasinda hepberaber Newcastle stadyumuna giderek bizimkileri nasil heyecan sardigini izledik. Onlari futbol sevgisiyle basbasa birakirken biz de Tyne Nehri kenarindaki yolculuguma baslamistik. Hem modern hem de eski yapilari hala daha barindirabilen Gateshead, cok atraksiyona sahip bir yer olmasa da barindirdigi mimari yapiyla akillara muhtesem anilar yerlestiriyordu.


Nehrin uzerinde toplam 7 adet birbirinden farkli kopru var. Herbirinin mimarisi yapilis amaci ve zamanlari birbirlerinden farkli. Bu kopruler Newcastle'i ve Gateshead'i birbirine bagliyor.

Ben agzim acik bir sekilde sehri izlemeye devam ederken hic aciktigimi filan farketmedigim icin, bisigler yemeyi onerdiginde gercekten agzimin bile kurudugunu hissedebiliyordum. Naptik, gittik supsuper bir kafeye ve Ingiltere'de yedigim en guzel seylerden biri olan "Cream Tea" sefasini tattik. Hea nedir!? Bizim pogacalarin tatlandirilmis olanini dusunun, ortadan ikiye ayiriyorsunuz, arasina once tereyagi suruyorsunuz ustune kaymak suruyorsunuz onun ustune de recel suruyorsunuz ve agzinizi kocaman acip bir lokmada yutuyorsunuz. Ohh afiyet oluyor resmen. Ama fazla yiyince iciniz bayiliyor, o yuzden yaninda sizin icin ozel gelen minik porselen caydanlik icindeki cayi, uzerine bir Ingiliz edasiyla eklediginiz sut ile beraber icmek suretiyle kendinize geliyorsunuz. Gercek guzel ama.. ! Bakiniz hayvan nasil da bitirmis..

Ardindan kalktik, once bir fotograf galerisini (Iran ile ilgili herhangi bir sey moda oldugu icin bu zamanlarda, Iran'li genc kizlarin yasamini hikaye eden bir sergiye konukluk etmis olduk) ardindan da bir sanat galerisini gezdik. Sanat galerisi (Baltic), koprulerden birinin tam ucunda bulundugu icin butun kopruleri ve sehrin sahibesini en ust kattan gorebiliyorsunuz. Serginin bas figuranlarindan biri modern sanatci Yoko Ono (John Lennon'un esi muzisyen, artist olarak taniniyor), bize modern sanattan anlamadigimizi ya da modern sanatin anlatmak istedigi pek bir sey olmadigini gosterdi. Zira bakiniz fotolara iste..
Kacarcasina uzaklastik.. Ki yanimdaki hanimefendi yeterince yorulmus ve artik oturup kahve icmek istiyordu. Girdik kolkola adimlarimizi fiti fiti atarken Newcastle'in konser merkezinde bizimkileri bekleyip kahvelerimizi yudumlamaya karar verdik. Efendim cus oha yuh diyip saskinligimi belirtmek istiyorum. Bize de yapsalar boyle birsey diyorum. Abartiyorum belki ama ben pegendim arkadasim. Sade, modern ve sehvetli. Bir de siyah gri demir renkler birazcik icine cekti beni ondan.. Kahvesi pek guzel degildi oysaki..

Cumartesi gunumuzu bu sekilde yitirip, pazar gunu miskinligini de yapmadan gecemedik. Birisi 80 digeri 75 yasindaki citirlarimizla Pictionary -ki favori oyunlarimdan biri-, domino oynadik. Harita uzerinde Turkiye'nin konumunu tartistik. Ben yine muhtesem Turkiye temsilciligimi gostermis oldum :D Birsuru sorular sordular herseyi devlete baglayarak cok kotu cevaplar verdim.. Bahcede gordugumuz kakim(!hayatimda ilk kez gordum bu hayvani Turkcesi kakimmis) hakkinda arastirmalar yaptik internetten, tartistik, konustuk ve bilgi edindik..
Pazar gununu de evde tuketmemek adina bir ara disari ciktik ve magazalari dolastik, ve yeniden hayatimdaki en komik makarnalari bu magzalardan birinde gordum. Ahanda..
Aksam olunca da eve donduk ve temizlenip uyuduk.


Neler ogrendik?

  • Newcastle ve Gateshead otantik mekanlarmis.
  • Newcastle aslinda Newcastle upon Tyne'mis.
  • Kuzey pekte sogukmus.
  • Dunyanin en cok gorus alan heykeli Kuzey'in Melegi imis.
  • Yoko Ono sanat yoksunuymus ya da biz de kimmisiz ki.
  • Kakim bir hayvanmis Gelincik ise sadece kislari bembeyaz olan bir hayvanmis yoksa bu ikisi arasinda hicbir fark yokmus. Derileriyuzulesice kurk avcilari tarafindan cok fazla rabet goruyorlarmis.

  • Earl Grey bildigimiz super aromali caydan ibaret degilmis. Ingiliz baskanlarindan birinin adindan sonra bu ismi almis. Pek uzun hikayesi var. Bakiniz wiki..

  • Galler dilinde tek bir kelimeye tekabul eden 'Llanfairpwllgwyngyllgogerychwyrndrobwllllantysiliogogogoch' kelimesi -ayrica boyle bir yer var -gozlerimle gormustum- Ingilizce'de yaklasik 20 kelimeye takabul ediyormus, ki anlami burada.
  • 75-80 yasinda da olsan duydugun ve yasattigin sevgiyle hala daha el ele tutusup sokaklarda fink atabiliyormussun.

Hadi saglikli gunler. Gorusuruz..

8 Ocak 2009 Perşembe

Fiti fiti karciklar


Ruzgarin estigi her yere kar yagdi ne guzel. Bizi de es gecmedi. Supsuper yagdi, tadina baktim hala ayni.
Kartopu oynadik oynattik, egledik costuk ama kafama yedigimle kaldim tabii ki. Bebelik gunlerim aklima geldi, "kulak yok! surat yok!" diye bagirir dururduk. Kartopu oynarken hep korktugum sey olmustur kulagima kar kacmasi. Cok korkunc. Ben de o yuzden kendi kendime atladim zipladim.
Gecen sali gecesi Ingiltere'de en son 21 yil once yasanan en soguk geceymis. VE biz bu gecede tamamini soguk burumus bir evde isinmaya calisarak uyuduk. Disari ciktik kar yagiyor disarisi daha sicak yahu icerden. Niyemis? Efenim gaz bitmis, farkedememisiz gazin bittigini. Nasil farkedememisiz? Gazin seviyesini olcen alet bozulmus, daha var gosteriyormus. Ne alet!
Hal boyle olunca biz de yine cagirdik abileri gelip tankimizi doldursunlar diye ama abiler cok yogun olduklarini o gun gelemeyeceklerini soylediler. Ancak ertesi gun gelebildiler. Biz de sobayi yaktik ama sadece tek bir odada. Luks olsun diye somine diyeyim dur.
Tabii sominenin oldugu odanin duvarlar ve camlari eski oldugu icin ne kadar isindi siz tahmin edin. Sominenin oldugu oda dedigim yer de mutfak.
Somine iste somine..
Turkce karakter kullanamayinca ne bicim oldu somine ..
Herneyse iste biz o gece baya bi usuduk, benim odanin ordaki derece 7 dereceyi gosteriyordu..
Bir ara tartilayim dedim 49 kilo geldim lan :s yuh imkansiz diyorum cok mu yedim ki diyorum, tuvalete gideyim sonra tartilirim filan diyorum ama o gun de cok yememistik hea. Mal. Kiyafetlerle tartilmis. :(
Harbi sevinmistim ama.
Alakasiz bir ara oldu burasi da cok usudugumu belirtmeye calistim. Baska yollari da vardir bunun tabii ama neyseymis.
Oyleyken boyle iste. Dun de ben dedim bi disari cikam bahce kapi gezem. Bizim arazideki minik gol donmus, kuzu yazik la. Aman dedim dur bir bakayim eger ustune cikabilirsem bizim bebeleri getirem buraya acuk eglensinler. Pek te sahane buz tutmus yahu ustunde yuru yuru kirilmiyor atladim zipladim tepindim filan yok yani hicbirsey olmadi. Yavas!
Atlayip ziplamadim tabi.
Oyle yurudum dana gibi. Fotograf cektim marifet olsun diye. "Donmus golun uzerinde yurudum ben" diyerek sekil yapayim diye.
Gel gelelim ki sadece bebeler degil bizim 500 kiloluk annemiz de elbetteki onlardan geri kalmayacakti. Domuz yiyici Dusan dahi kendini tehlikeye atarak buz uzerinde yurumeye karar verdi.
Cok tirstim ama ben harbi. Catir cutur etmeye baslayinca ben zaten uzaklastim. Orami burami kircam kaycam duscem ayagim camura batacak bataklikta kaybolucam piranalar yicek minik parmaklarimi fotograf makinemi dusurucem hersey mahvolucak giderayak kendimi oldurucem diye tirstim yoksa tirsmam ben boyle seylerden genelde daha cesurumdur. Yoksa nerden bilcektik o gol donmus oyle.

Neyseymis biz baya bir eglendik oyle 40 dkk filan harcadik orda. Annemiz yanina ip filan aldi ki buz kirilir da dusen olursa atalim da yakalayalim deyu. Bendeki sopa da uzaticam adam kurtaracam, ey yavrum!.
Derken biz geyik yapmaya basladik ben youtube 500milyona cok yakin hissediyordum kendimi ki buzlar feci halde kitirdamaya basladilar, ben de kameraya donmeye karar verdim. Dusan atlayip ziplamaya basladi biz de kahkahalarla guluyorduk pek sahane espirilerine. Bebelerde aha burasi kirilmaz aha burasi kirilir aha burdan kurt cikar ha burdan yilan atlar derken uzaklastilar bizden. Biz de sallamadik bunlari baktik ki gayet saglam duruyor. Ben golun kenarindayim tabii, buzun uzerinden aldim kendimi, vidyo cekiyorumya hesapta. Sen gulersin ben gulerim sen dusersin ben dusmem derken bebelerin attiklari cigliklari duyarken gorunmeyen suratlarinin aldigi sekli tahmin edebiliyordum.
Cok adi bir sey salise icerisinde ne yapacagina karar vermek zorunda kalmak. Topuklarim kicima degerek kosmaya basladim kenardan kenardan.
Bizim mallardan buyuk bas olani artislik yaparken kendini buzun icine gomulu bulunca annenin verdigi taktikleri uygulayarak kendini disari atmayi basarmis. Olduklari yere varmamiz 7 saniyemi filan aldi ama ben butun gundur kosuyormus gibi hissettim kendimi sonradan.
Bisig olmamis 3,5 attigi icin kicini yirtincaya kadar bagirmis sadece. Beline kadar suyun icine batmis. Battigi gibi kendini kurtarmis.
Eve dondugumuzde muhtesem sicak cukulata bizleri bekliyordu. Ama nasil bekliyordu ben yaptim da bekliyordu. Bekledigi filan yoktu yani. Zaten sevmiyorum ben sicak cuklat. Cuklati erit ver, he temem, o zaman dusunecek ve uygulayacak cok sey olur.
Hadi iyi gunler.
Hayat, evren ve hersey icin!

1 Ocak 2009 Perşembe

Hosgeldin dunyama yeni yil

Beter ol yeni yil diyesim geldi. Ama neye gore kime gore tabi.
Hayir bu sefer cok icmedim. Ustelik nerdeyse hic icmedim. Onceki senelerde surekli elimde gorunen bira siseleri yoktu artik. O yuzden super uyuz gecirdim bu yilbasi partisini. Topu topu 16 kisi 11 adet sampanya sisesi ve 4 adet sarap bitirdik. Arada icilen biralari saymiyorum. Sayamadim cunku.
Dolayisiyla saat 1 de herkesin gozu dusuyordu mal gibi yiyip icmekten.
Saat 10 da annecigimi aradim tam da zamaninda dusurebildigim icin sansli saydim kendimi. Ayni zamanda dogum gunu pastasiyla babamin da iceri girmesiyle pek konusamadi annem sumukleri yuzunden ama yine de ne kadar mutlu oldugunu anlayabildim. Zaten kimse inanmiyor bana bu yasta oldugunu soyledigimde..

Sevdicegimle konustum oynadiklari sessiz sinemayla Nesecigim'i sinirlendirmisler (camura yatmis, caktirmayin sevdicegim oyle dedi). Ordan da bonusu kaptiktan sonra yemegimizi yemeye devam ettik, danalar gibi yedik. Inekler gibi ictik.


He bir ara muzikli sandalye kapmaca oynadik, ben yendim ! hehu
Ama herkesin keyfi Rosi'nin gununu saat 11den itibaren yatakta gecirmesi yuzunden kaciverdi. Kadin yeniyila yatakta kusarak girdi. Biz inek gibi ictik ya, o okuz gibi icti o yuzden. He noldu biz de biraz geyik yapip biraz bilardo oynayip kendimizi eglendirdik. Gecenin ilerleyen saatlerine dogru sicak basinca cikarttim hantallari. Fiti fiti dolasmaya karar verdim. Fotograf cekip simardik filan.

Sabah, yani bana sabah olan saat 3 te uyandim ben. Daha dogrusu yataktan o saatte kalktim hic cikasim gelmedi. Oyle uyuz bir sekilde takilmak istedim fakat daha fazlasina sidik torbam musade etmedi.

Annem geldi yine aklima sabah uyandirdiginda zorla yataktan kaldirmak icin sidik torbamin uzerine bastirir annem.
-aa bak ne cok cisin gelmis hadi kalk cabuk kalk.
- :s
Millet ogle yemegini hazirlarken ben kahvalti yapiyordum ama ogle yemegini de yedim tabii ki. Mupmuhtesem bir vejateryan dolmasi yedim. Hastayim cok guzel oluyor sebze yemekleri, seviyorum sayiyorum.
Pek cok yazinin basinda ya da sonunda oldugu gibi; bir seneyi de boyle atlattik sevgili okurlar.

Hepinize saglikli yeni yil dilekleri.
Gorusuruz.
1.Lee ve ben yemek yapmak. -en azindan yapmaya calismak-
2.Icilen sampanya siselerini marifetmis gibi sergilemek.
3.Topluca poz vermek. -tiplere bak allam-
4.Oyunu kazanmak.
5.Aniden cekilen foto musabakasinda en normal secilen tip olmak. Hayatin anlamini anlatiyordum orda..