20 Mart 2009 Cuma

Herkesin söyleyecekleri var.

Bazıları için haftanın son çalışma günü gibi gelse de aslında hiçbir şekilde haftanın ortasından farkı yok benim için. Artık Pazartesi sendromu diye bir şey kalmadı bünyede. O sendrom bütün günlere dağılmış durumda. Zira girilecek sınavlar, çalışan bünye, yoluna koymaya çalışılan bir hayat ve ortama yeniden ayak uydurmasyon taktikleri bir araya girince bazen insanlıktan çıkarak bir nevi boyut geçişi yapıyoruz.

Kendimi rahatlatmak adına sırf gaza geleyim, "nasıl bir hayat bu?" nun tadını çıkartayım, kendimi biraz şımartayım adına son çıkan albümlerinin de bir kaç şarkısını canlı canlı dinleme şansını yakaladığım canım Gojira'mın The Art of Dying şarkısına öküzleme giriyorum. Hiç kasmadan üst üste dinleyebilme kapasitesine sahibim. Bir kere canlı dinleyince hani kulakların duyduğu başka oluyor. Her ne kadar cd player dan dinlesekte yine de o gece orda duyduğum şekilde hatırlıyorum bu şarkıyı hep ve ömrüm boyunca da böyle kalacağına inanıyorum.
Fırsatlar her zaman değerlendirilmeli. Bunun uğuruna çok inanıyorum.

Bu gece de eve dönerken otobüsü tercih etmemin çok belirgin sebepleri vardı. Misal, ilk olarak, bütün gün çalışmış ve üstüne de 9.30 da mesaisini tamamlamış bir bünye olarak yorgundum. İkinci seçenek olarak, evimizin bulunduğu semtin gece hayatı az da olsa Ankara’nın hanzolarına hitap eden bir yer olduğu için yürüdüğüm sokaklar belirli bir saatten sonra pek çekilemez oluyorlar, babamla dahi yürümeye çekiniyorum düşünün ne derece bir seviyeye sahip olduğunu (bir şekilde Maksim gazinosunun önünden geçmem gerekiyor değilse yolumu 10 dkk uzatmam gerekiyor gibi..). Üçüncü olarak diyerek devam etmek istemiyorum, söylemek istediğim daha farklı şeyler var.

Bu dürtülerle binmiş olduğum ve geç bir saate kalmamın (saat 10.30 du, Ankara için böyle bu) ceremesini çektiğim dolayısıyla her 20 dakika da bir kalkan otobüse sıkış tepiş binerken yaşananlar bizi pek memnun etmiyor(İstanbullular gibi alışkın değiliz biz fortçuluk mevzusuna, birinin çantası dahi değsin döner bakarız ters ters, bizde böyle her şeyin bir oluru var..). Kulağımda büyük bir hazla dinlediğim ve içine gömüldüğüm müziğim varken verdiğim tepkinin yamukluğu da bu sebeplerden ibaret tabii ki. Bir anda kolumda bir şaşkının dürtüklemesini hissediyorum ve şöyle tepki veriyorum “Nereye ilerliyim?” kafamı çevirdiğimde ise elemanın bana yer vermeye çalıştığını görüyorum. “Yok, sağ ol!” diyerek durumu toparlamaya çalışsam da, etraftakilerin sanki ben o otobüse binen en inanılmaz yaratıkmışım gibi bakışları altında çektirin gidin hissiyatlarımı yansıtmaya çalıştığım elektriğim, bu düşüncelerini iyice pekiştiriyor gözümde ufalan zavallıcıkların.

Duymuyorum söylediklerinizi duymak zorunda da değilim, istediğim tepkiyi de veriyorum sonuç itibariyle. Hal böyleyse evet garibim, yaratığım, öcüyüm, çüşüm, ohayım ben, yuhum.
O otobüse binen en ilginç yaratık benim.

Zaten yüksek sesle müzik dinleyen bizlerin tek amacı bu değil midir? Etrafı duymamak, tepki göstermemek, kendi dünyamızda kaybolmak, soyutlanmak.. bırakın herkes istediği gibi takılsın. Centilmenlik yapacaksan etrafımda bulunan diğer amcalara yap, yaşları benden daha büyük görünen insancıklar var sonuçta, öteki ablalara yardır, ne bileyim özellikle kulağımda seni duyamayacağım derecede müzik dinlediğim için mi beni seçiyorsun.
Teşekkür ederim, çok kibarsın, ama ben zaten gtümü dönmüşüm mevzuya, otobüsün içinde dahi kapatmışım kapüşonumu, beni seçme onu seç.

Aslında buraya kadar olan mevzunun tamamı sallamaydı, yani sırf artık bloğa benimde yazabilecek bir olayım olsun istedim gibi bir şey söylemek isterdim ama maalesef yemezler.

Gerçekten söylemek istediğim mevzu çok daha farklıydı.

Dün akşam odamda bulunan taburenin iğrenç görüntüsünden bunalarak kendisine yeni bir makyaj yapmaya karar verdim. Aklıma zaten böyle şeyler bir anda geliyor.
Aynı şeyi saatim içinde yapmıştım bakınız..


Taburenin normal görüntüsü bu..

Fakat kendisinin ne kadar çirkin, pislik, suratsız, oturulmayacak gibi göründüğünün farkındasınız. Ben de bu yüzden atmaya bir türlü kıyamadığım batik olayları daha yeni yeni patlak vermeye başladığı yıllarda ilk kez yaptığım tişörtüme göz koydum.

Ne atabiliyorum ne satabiliyorum, ne yardan ne serden..
Sonunda bir şekilde kendisine geri dönüşüm kazandırmak istedim kıyamadığım için. Taburenin oturak kısmını tornavidayla bir güzel söktüm.
Aşağıda gördüğünüz gibi ölçtüm biçtim göz kararı.

Koltuk altlarına ve yakasına kadar kestim, böylece istediğim boya gelecekti.

Ve en sonunda alt kısımlarını birleştirdim ve diktim, tabii siz atölye zımbasına sahipseniz işiniz daha rahat ve kolay olur bu tarz bir durumda. Vida yerlerini kaybetmeden aynen söktüğümüz gibi vidaladıktan sonra da elimizde artık hem atmaya kıyamadığımız tişörtümüz hem de kendisine bakmaktan çekinmediğimiz taburemize kavuşmuş olduk.
Bir taşla iki kuş misali.
Artık bir tek sprey boyayla boyanması kaldı, onu da başka bahara bırakıyoruz.

İyi geceler, bugünkü ev ekonomisi, insan bilgisi ve bünyevi gerçekler dersimizin de sonuna geldik hepinize kolay gelsin.

4 yorum:

(Süper)Cem dedi ki...

kuzucuğum.. o dış dünyadan kopabilmiş anlarınızın şerefine içiyorum! ve, bulutların üstünden bırakıyorum ben kendimi, sonunu düşünmeden...

dış dünya o kadar bok ki, kendimizi soyutlamak isteğimize bile saygı göstermiyorlar. sizin o sikko muhabbetlerinizi duymama özgürlüğümüzü elimizden alamazsınız ki ne kadar isteseniz bile! zorlarsanız ancak sevdiceğimin tribini alırsınız, benimse küfürlerimi... sıkı küfrederim. sayın nuran annemde biliyor bloğumdan :p

tabure çok şükela olmuş la :D yaratıcı ve uğraşmayı seven kuzu örneği işte..

sarsarsarsar

Dreamtime dedi ki...

tabure süper olmuş.eline sağlık.

o soyutlama kısmına gelince ben çok pis yapıyorum o olayı.bi gün bi araba ezicek ya da biri kaçıracak beni diye korkmaktayım :D
ama şu da var teyzeler, amcalar inatla müzik dinleyen insanları bulmakta ve sohbet etmeye çalışmakta hay mk başka biri mi yok diyorum :/
O değilde ben dışarda gaz şeyler dinleyemiyorum ya.inanılmaz derecede headbang yapma isteği süzülüyor bünyemde.tası tarağı bırakıp, sokakta headbang'e başlayabilirim bi gün :D

mimi wonka dedi ki...

İstediğin kadar soyutlan, bizim ülkemiz içinde öyle bir hakka sahip olamıyorsun hiçbir zaman, kendini soyutlamak isteyip de soyutlanmasına izin verilmeyenlerin ülkesi burası, mukadderat işte...

Hayran oluyorum ama içimden "oha ya gitmiş derya bayal izlemiş bize satıyo burda" diye düşüncesi geçmedi de değil, senden mi saklıycam:D Şaka bir yana uğraşılmaz azizim ya, sallarım ben öle pis pis kulanırım umrumda olmaz yani.

The Dude dedi ki...

otobüste (veya herhangi bi toplu konserve aracında) terso bi durum olursa osurarak ve geğirerek olaya bakış açımı yansıtıyor ve protesto ediyorum.