7 Nisan 2009 Salı
20 Mart 2009 Cuma
Herkesin söyleyecekleri var.
Kendimi rahatlatmak adına sırf gaza geleyim, "nasıl bir hayat bu?" nun tadını çıkartayım, kendimi biraz şımartayım adına son çıkan albümlerinin de bir kaç şarkısını canlı canlı dinleme şansını yakaladığım canım Gojira'mın The Art of Dying şarkısına öküzleme giriyorum. Hiç kasmadan üst üste dinleyebilme kapasitesine sahibim. Bir kere canlı dinleyince hani kulakların duyduğu başka oluyor. Her ne kadar cd player dan dinlesekte yine de o gece orda duyduğum şekilde hatırlıyorum bu şarkıyı hep ve ömrüm boyunca da böyle kalacağına inanıyorum.
Fırsatlar her zaman değerlendirilmeli. Bunun uğuruna çok inanıyorum.
Bu gece de eve dönerken otobüsü tercih etmemin çok belirgin sebepleri vardı. Misal, ilk olarak, bütün gün çalışmış ve üstüne de 9.30 da mesaisini tamamlamış bir bünye olarak yorgundum. İkinci seçenek olarak,
15 Mart 2009 Pazar
Uyanır uyanmaz deklanşörle oyun oynamaya başladım ağaçların üzerinde birikmiş bembeyaz görüntüyü barındırmak isterken.
Akşama eve vardığımda yükleriz artık ancak balkonumuzdan çekebildiklerimi. Zamanım olsaydı sokaklara dökülüp yardırmak
Nasıl kartopu oynamak istedim, içim gitti sabah sabah..
12 Mart 2009 Perşembe
Öteki Yüzlü Madalyonlar
Herkesin kendince bir ölüm anlayışı vardır. Yani herkes farklı şekillerde korkar ölümden. Ben mesela boğularak ve yanarak ölmekten fobi derecesinde korkuyorum. Ama bu ölümden korkmak anlamına gelmiyor, hani şunun gibi "eninde sonunda öleceğiz, ne zaman gelirse gelsin".
Bazı kimseler ölümü içlerinde büyütürken, bazı kimseler de sonrası için, ardında bırakacakları için ve hiçbir zaman hazır olmadıklarını düşündükleri için kafalarında olmadık senaryolar yazarak kendilerini üzmeyi başarabilirler. Yaşadıkları korkunç olaylar, hissiyatları, geçirdikleri ağır hastalıklar bunun için sağlam örneklerden bazılarıdır.
Misal benim annem bir kaç kez sağlam dönüşler yaşadı. Şükürlerimi ne taraflara saçabilirim bilmiyorum.
Bir de bunun anlaşılamayan kısmı var ki, olay artık insan psikolojisinde mi yoksa yaratılışlarında ve süründürdükleri yaşantıda mı yatıyor bilemiyorum.
Bizim ülkemizde insanlar kefen parası barındırıyorlar. Ulan sen ölsen zaten her halükarda o para bir yerlerden çıkacak hea sahipsizsen de seni çöplüğe atıp yakmıyorlar ki. Ağır oldu biliyorum yadırgamayın ama söylemek istediğim şey aslında bahsettiklerim kadar karışık değil. Her şey ortada. Ne amaçla o parayı biriktiriyorsun, ne amaçla saklıyorsun istediklerin için harcamıyorsun, kendini eğlendirmiyorsun, o an gördüğün bir şey için, için giderken "kefen parası" diye içinden geçiriyorsun. Yahu bırak, ardında kalan adam "ulan bize de ne masraf oldu yahu gidişiyle" serzenişinde bulunmayacaktır herhalde. He ki bulunuyorsa bu tamamen seninle ilgili bir mevzudur, bundan sonra adımlarını düzgün atar sağlam gözlerle bakarsın etrafa. Diyorsan ki kime güvenebilirim ki arkamdan konuşan konuşur b
en ayağımı en sağlam pabucuma sokayım da gerisi sorun yaratmasın, he o zaman sorarım; kime güvenmeyeceksin?
Anlamadığım anlamlandırmakta istemediğim pek çok nokta var kefen parası ile ilgili. Bir kült. Bir anneanne geleneği. Bir nevi önlem. Ölüme hazırlıklı yakalanma önlemi. Yahu ölümü bir ölen biliyor, lütfen rahat yaşar mısın azıcık. Söz bak her şey güzel olacak.
Biz kefen parasıyla eğleşirken başka milletlerde ise tabut derdiyle uğraşıyorlar. Ya bizim de onlar gibi kocaman yumuşacık yastıklı tabutlar içerisinde en şık kıyafetimizle yatmamız gerekseydi, he ne olurdu o zaman. Türkiye sınırları içerisinde böyle bir şeyi midem kaldırmazdı benim. Zaten o cesedin saatlerce topluluk içerisinde barındırılmasına hiç anlam verememişimdir.
Bazı yörelerin törelerinde hala daha var mesela. Ölen kişinin cesedi evin ortasına sere serpe serildikten sonra azgına da bir bıçak yerleştirilir, kıçına da pamuk cabası her zaman olduğu üzere.
Buna dayanabilen insanları büyük bir hevesle kutluyorum (kınıyorum). Helal olsun. Beden orda tepkisiz takılacak sen de daha çok acı çekebilmek için başında ağıtlar yakacaksın. Bana ters. Uymuyor törelerime.
Her şeyi söyleyemiyorum maalesef.
Kendine ait olan harikulade bir hayata sahipsin. İstediğin zaman kimseyi takmayabiliyorsun. Bazen kendini de takma. Düşünme böyle şeyleri rahat ol.
“Ölüm de hayat ta her şeyden daha değerlidir” demiş Joseph abim.
Nerden çıktı şimdi bu konu diyebilirsiniz bir anda yazma isteğiyle kavruldum alakasız.
Atıyorum ve de tutuyorum , top benim istediğim gibi oynarım..
22 Şubat 2009 Pazar
Ordan Burdan Şurdan
Isparta minik öğrenci şehirlerinden hiç farklı olmayan, öğrenci olmasa yobazlığın göbeğinde kalacak olan şehirlerden başka birtanesi. Tek bir sokağı, yeni yapılmış bir otogarı, sürekli gelişmekte olan üniversitesi var işte.
Ispartaya gül şehri diyenlere koyam afedersiniz. Geçmişini - tarihini hiç bilemem ama kış
Ben de sırf istenen lokum yüzünden girdim, yoksa Isparta'da gireceğim en son yer bu gibi yerler olurdu.
Ispartanın beni tek etkileyen noktası her bir yanını çevreleyen dağlarıydı. Herbirinin adını bilmiyorlardı fakat enbüyüğü Davros'dan daha ihtişamlı bir dağ vardı ki gözlerimi alamadım üzerinden.
Bıyrın..
Ardından gelen hafta sonu garip bir hafta sonuydu. Haftasonunun ilk günü, uzun zamandır tanığımız eski bir komşumuzun ava çıkma bahaneysiyle evden çıkıp, intahar etmesini öğrenmemiz oldu. Beklenmedik olaylar insanları şok edebiliyor, hala daha arada bir aklımın takılmasından şoku pek atlatamadığımı sezinliyorum.
Bügün de akşam sularında, öğlen ders verdiğim öğrencilerden birinin kaybolduğunu öğrendik. Minicik bebeden haber alabilmeyi umuyorum..
Sağlıcakla.
10 Şubat 2009 Salı
Dönmüş bir şeyin kısa hikayesi..
Gelir gelmez zaten sevdiceğimle Şile'ye gittik. Pek şahaneydi hava şansıma. Gezdik, dolandık ve Şile'nin bir anda boşalabilmeyi becerebilen sokaklarında fink attık. Oturduk şarap içtik denize karşı. Sahilde poz veremedik, bu en muhteşemi düşünün artık. Kahvesi çok güzel olan bir kafesinde kahve içtik otobüsümüzü beklerken. Akşama da sevdiceğimi
Ertesi gün sevdiceğimle köyü gezdikte durduk, bahçelere girdik çıktık, çamurlara battık -yalan- sırf ayağıma giydiğim süpsüper lastik bot yüzündendi ehu.. pek seviyorum lastik botları ilgim var kendilerine.
Zaten bir gece kalıp İstanbul'un yolunu tuttuk.
Geçmiş oldu geride kaldı ama tadı damağımda kaldı tabii ki.
Yine yeniden yollarını gözlemekteyim bu kaçamağın.
İyi akşamlar sıkıldım yeter.
29 Ocak 2009 Perşembe
Pilates gunleri..
20 Ocak 2009 Salı
Olm cok guzel yerler lan..
Cumartesi gununun sabahi saat 10'da tamamen hazirlanip koyulduk yollara. Havanin soguklugunun derecesini henuz algilayamadigimiz icin giydiklerimiz inanilmaz bunaltici ve sicak geliyordu. Ilerleyen saatlerde harcadigimiz enerji dagin eteklerinden yukari dogru ciktikca iyice vucudumuzda kendini gostermeye baslamisti ki, saatte ortalama 50mil (80.4672 km*) hizla surekli bizi yalayip gecen ruzgar dagin doruklarina gore siddetini koruyacagini gosteriyordu. Evet bir kac kez uctum ruzgardan itiraf edebilirim ama hala yasiyorum :D Patikalar insanlar tarafindan olusturuldugu icin en fazla 2 kisi yan yana yuruyebiliyorsunuz ki ben de akillilik edip kocaa Charles' i almistim yanima. Yine yeniden Turkiye'nin ne de boktan bir ulke oldugundan bahsettik hehu. Dolayisiyla Charles'in koca bedeni ruzgardan cok fazla etkilenmemi sagladi yoluma sapasaglam devam edebildim boylece. 47 kiloyum diyorum guluyorlar la. Ama o gun bi 54 kilo vardim sanirim :D neyseymis..
15 Ocak 2009 Perşembe
Hafta sonu..
Buyukanne ve dedeyi ziyaret ettik yeniden. Aslinda bizimkiler dedeyle Newcastle-Westham (2-2) maca gittiler, biz de butun gun buyukanneyle gezdik, alisveris yaptik, takildik ve muhabbet ettik. O kadar kibar ki karsisinda konusurken kirilicam zannediyorum. Turkiye'den gelirken buyukanne icin patik getirmistim, hastasi oldu, pek sevindi fakat terlik (sleepers) demekten vazgecmedi..
Sonrasinda hepberaber Newcastle stadyumuna giderek bizimkileri nasil heyecan sardigini izledik. Onlari futbol sevgisiyle basbasa birakirken biz de Tyne Nehri kenarindaki yolculuguma baslamistik. Hem modern hem de eski yapilari hala daha barindirabilen Gateshead, cok atraksiyona sahip bir yer olmasa da barindirdigi mimari yapiyla akillara muhtesem anilar yerlestiriyordu.
Nehrin uzerinde toplam 7 adet birbirinden farkli kopru var. Herbirinin mimarisi yapilis amaci ve zamanlari birbirlerinden farkli. Bu kopruler Newcastle'i ve Gateshead'i birbirine bagliyor.
Ben agzim acik bir sekilde sehri izlemeye devam ederken hic aciktigimi filan farketmedigim icin, bisigler yemeyi onerdiginde gercekten agzimin bile kurudugunu hissedebiliyordum. Naptik, gittik supsuper bir kafeye ve Ingiltere'de yedigim en guzel seylerden biri olan "Cream Tea" sefasini tattik. Hea nedir!? Bizim pogacalarin tatlandirilmis olanini dusunun, ortadan ikiye ayiriyorsunuz, arasina once tereyagi suruyorsunuz ustune kaymak suruyorsunuz onun ustune de recel suruyorsunuz ve agzinizi kocaman acip bir lokmada yutuyorsunuz. Ohh afiyet oluyor resmen. Ama fazla yiyince iciniz bayiliyor, o yuzden yaninda sizin icin ozel gelen minik porselen caydanlik icindeki cayi, uzerine bir Ingiliz edasiyla eklediginiz sut ile beraber icmek suretiyle kendinize geliyorsunuz. Gercek guzel ama.. ! Bakiniz hayvan nasil da bitirmis..
Ardindan kalktik, once bir fotograf galerisini (Iran ile ilgili herhangi bir sey moda oldugu icin bu zamanlarda, Iran'li genc kizlarin yasamini hikaye eden bir sergiye konukluk etmis olduk) ardindan da bir sanat galerisini gezdik. Sanat galerisi (Baltic), koprulerden birinin tam ucunda bulundugu icin butun kopruleri ve sehrin sahibesini en ust kattan gorebiliyorsunuz. Serginin bas figuranlarindan biri modern sanatci Yoko Ono (John Lennon'un esi muzisyen, artist olarak taniniyor), bize modern sanattan anlamadigimizi ya da modern sanatin anlatmak istedigi pek bir sey olmadigini gosterdi. Zira bakiniz fotolara iste.. Kacarcasina uzaklastik.. Ki yanimdaki hanimefendi yeterince yorulmus ve artik oturup kahve icmek istiyordu. Girdik kolkola adimlarimizi fiti fiti atarken Newcastle'in konser merkezinde bizimkileri bekleyip kahvelerimizi yudumlamaya karar verdik. Efendim cus oha yuh diyip saskinligimi belirtmek istiyorum. Bize de yapsalar boyle birsey diyorum. Abartiyorum belki ama ben pegendim arkadasim. Sade, modern ve sehvetli. Bir de siyah gri demir renkler birazcik icine cekti beni ondan.. Kahvesi pek guzel degildi oysaki..
Cumartesi gunumuzu bu sekilde yitirip, pazar gunu miskinligini de yapmadan gecemedik. Birisi 80 digeri 75 yasindaki citirlarimizla Pictionary -ki favori oyunlarimdan biri-, domino oynadik. Harita uzerinde Turkiye'nin konumunu tartistik. Ben yine muhtesem Turkiye temsilciligimi gostermis oldum :D Birsuru sorular sordular herseyi devlete baglayarak cok kotu cevaplar verdim.. Bahcede gordugumuz kakim(!hayatimda ilk kez gordum bu hayvani Turkcesi kakimmis) hakkinda arastirmalar yaptik internetten, tartistik, konustuk ve bilgi edindik..Pazar gununu de evde tuketmemek adina bir ara disari ciktik ve magazalari dolastik, ve yeniden hayatimdaki en komik makarnalari bu magzalardan birinde gordum. Ahanda..
Aksam olunca da eve donduk ve temizlenip uyuduk.
- Newcastle ve Gateshead otantik mekanlarmis.
- Newcastle aslinda Newcastle upon Tyne'mis.
- Kuzey pekte sogukmus.
- Dunyanin en cok gorus alan heykeli Kuzey'in Melegi imis.
- Yoko Ono sanat yoksunuymus ya da biz de kimmisiz ki.
- Kakim bir hayvanmis Gelincik ise sadece kislari bembeyaz olan bir hayvanmis yoksa bu ikisi arasinda hicbir fark yokmus. Derileriyuzulesice kurk avcilari tarafindan cok fazla rabet goruyorlarmis.
- Earl Grey bildigimiz super aromali caydan ibaret degilmis. Ingiliz baskanlarindan birinin adindan sonra bu ismi almis. Pek uzun hikayesi var. Bakiniz wiki..
- Galler dilinde tek bir kelimeye tekabul eden 'Llanfairpwllgwyngyllgogerychwyrndrobwllllantysiliogogogoch' kelimesi -ayrica boyle bir yer var -gozlerimle gormustum- Ingilizce'de yaklasik 20 kelimeye takabul ediyormus, ki anlami burada.
- 75-80 yasinda da olsan duydugun ve yasattigin sevgiyle hala daha el ele tutusup sokaklarda fink atabiliyormussun.
Hadi saglikli gunler. Gorusuruz..
8 Ocak 2009 Perşembe
Fiti fiti karciklar
Ruzgarin estigi her yere kar yagdi ne guzel. Bizi de es gecmedi. Supsuper yagdi, tadina baktim hala ayni.
1 Ocak 2009 Perşembe
Hosgeldin dunyama yeni yil
Hayir bu sefer cok icmedim. Ustelik nerdeyse hic icmedim. Onceki senelerde surekli elimde gorunen bira siseleri yoktu artik. O yuzden super uyuz gecirdim bu yilbasi partisini. Topu topu 16 kisi 11 adet sampanya sisesi ve 4 adet sarap bitirdik. Arada icilen biralari saymiyorum. Sayamadim cunku.
Dolayisiyla saat 1 de herkesin gozu dusuyordu mal gibi yiyip icmekten.
Sevdicegimle konustum oynadiklari sessiz sinemayla Nesecigim'i sinirlendirmisler (camura yatmis, caktirmayin sevdicegim oyle dedi). Ordan da bonusu kaptiktan sonra yemegimizi yemeye devam ettik, danalar gibi yedik. Inekler gibi ictik.
He bir ara muzikli sandalye kapmaca oynadik, ben yendim ! hehu
Ama herkesin keyfi Rosi'nin gununu saat 11den itibaren yatakta gecirmesi yuzunden kaciverdi. Kadin yeniyila yatakta kusarak girdi. Biz inek gibi ictik ya, o okuz gibi icti o yuzden. He noldu biz de biraz geyik yapip biraz bilardo oynayip kendimizi eglendirdik. Gecenin ilerleyen saatlerine dogru sicak basinca cikarttim hantallari. Fiti fiti dolasmaya karar verdim. Fotograf cekip simardik filan.
Sabah, yani bana sabah olan saat 3 te uyandim ben. Daha dogrusu yataktan o saatte kalktim hic cikasim gelmedi. Oyle uyuz bir sekilde takilmak istedim fakat daha fazlasina sidik torbam musade etmedi.
Annem geldi yine aklima sabah uyandirdiginda zorla yataktan kaldirmak icin sidik torbamin uzerine bastirir annem.
-aa bak ne cok cisin gelmis hadi kalk cabuk kalk.
- :s
Pek cok yazinin basinda ya da sonunda oldugu gibi; bir seneyi de boyle atlattik sevgili okurlar.
Hepinize saglikli yeni yil dilekleri.
Gorusuruz.
2.Icilen sampanya siselerini marifetmis gibi sergilemek.
3.Topluca poz vermek. -tiplere bak allam-
4.Oyunu kazanmak.
5.Aniden cekilen foto musabakasinda en normal secilen tip olmak. Hayatin anlamini anlatiyordum orda..